Aktiffelsefe Kültür Yayınları
İsmini Eleusis Gizemleri’nden alan Trajedi; aslen, Dionysos-Bakhus ile ilişkili epik hikayelerden kaynaklanmaktadır. Aeschylus’a göre, trajedinin gelişimi için temel oluşturan tema ya da ana fikir, dünyevi şeylere çok az değinebilecek olan, tanrısal insanüstü bir meseledir.
Doğu bilgeliğinin binlerce yıldır birçok insan için ilham kaynağı olmuş ve derin izler bırakmış bu eseri bir çırpıda okunabilecek eserlerdendir.
Antik Hindistan’ın manevi dünyasını, düşüncelerini, değerlerini ve yaşamı algılayışını keşfetmek için eşsiz bir eser olan Mahabharata’nın -‘Büyük Bharata Soyu’ anlamına gelir- belki de en önemli bölümü, felsefi ve mistik kalbi, öğretileri sentezleyerek dile getiren Bhagavad Gita’dır.
Neredeyse yüz bin beyitten oluşan, binlerce yıl eskiliğe sahip olan Hint Destanı Mahabharata, Hint kültürünün mistik, edebi, felsefi, bilimsel zenginliğini yansıtan dev bir epik koleksiyondur. Efsaneye göre; Ermiş Vyasa tarafından yazılmış bu destan, Kuru Krallığı’nın yasal varisleri olup kuzenleri tarafından hilelerle saf dışı bırakılmış prensler olan Pandavaların kendi hakları için verdikleri savaşı konu alır.
Bhagavad Gita, etik davranış alanından başlar, evreni yöneten doğa yasalarını açıkladıktan sonra, Hint felsefesinin, kozmosun var oluşu ve manevi kökenleri ile ilgili kavramlarını açıklar. Eserde bu öğretiler her zaman Arjuna yani kendisini tanımak ve potansiyellerini keşfederek daha iyi bir insana dönüşmek isteyen bilgelik adayı ile yakından ilintili olup hiçbir zaman salt entelektüel bir araştırma görünümüne sahip değildir. Elinizdeki bu kitap, derin ve manevi bir bilginin ve gözlemin meyvesi olup; insanı, maddi, psikolojik ve manevi yönleriyle ve bir parçası olduğu evren ile bir bütünlük içerisinde değerlendirmektedir. Bhagavad Gita, karmaşık olmayan ama insanın ruhsal arayışında sorduğu sorular ve mücadele ettiği açmazlar için gerçek cevaplar ve çözümler sağlayabilen değerli fikirleri ve kavramları bizlere sağlamaktadır.
Özgürlüğü Öldüren Engizisyon
Kitap, simyaya kendini adamış bir bilim adamı olan Pablo Simon ‘un, Engizisyon terörüne karşı bilgeliği korumak ve yaşatmak üzere kurulmuş olan Hermetik Kardeşlik’le tanışmasıyla başlar. Laboratuvarında elementler ve bileşikler üzerinde çalışırken ‘Sanki bu madde büyük bir ruhmuş gibi kendi içinde binlerce kristale ayrılıyor. Sonra bunlar yine birleşip ana maddeye dönüşüyor ve bu süreç böyle devam edip gidiyor. Ta ki katışıksız saydam tek bir sıvı kalıncaya kadar’ sonucuna varan bir kişinin de Bilgelik Kardeşliğiyle tanışması şaşırtıcı olmasa gerek.
Engizisyon ve Loca üyelerinin baskısıyla Doğuya yolculuğa çıkmak zorunda kalır. Kendi bilgelik yolunda çok şeyler öğrenen Pablo Simon, hep rüyalarında birisini beklediğini görür ve bunu ruhunda hisseder. Bu kişi kilisenin dogmalarına tehdit oluşturan batılı filozof Giordano Bruno’dur.
Pablo Simon, Giordano Bruno sayesinde asıl görevini yeniden hatırlar ve tekrar Avrupa’ya döner. Giordano Bruno’nun mahkum edilmesi üzerine kontrol etmeyi öğrendiği nefret ve öfke duygularına engel olamaz, Pablo Simon. Giordano Bruno’yu kaçırmaya kalkışır.
Giordano Bruno’nun, ’Eğer engizisyoncuların yöntemlerini kullanır; bizde onlar gibi şiddet ve hileye başvurursak, er ya da geç onlar gibi oluruz’ sözüyle kendine gelir, kendini arındırır. Engizisyon mahkemesi tarafından bir çok filozof gibi yakılarak öldürülen Giordano Bruno, ‘Piombi denilen bu yerde gömdükleri ben değilim, gelecek yüzyıllarda yeşerecek olan mütevazı bir felsefe tohumudur’ diyerek bilgeliğini özetlemiştir.
Fernard Schwarz Mısır’ı görüntülerin ve çağrışımların ardında yatan anlamı ile ele alarak bu kitabını bizler için eşsiz bir maceraya dönüştürmektedir. Kitabın ana konusu, Mısır’ın kutsal ve fiziksel coğrafyasını yaratan ve yaşatan temel ilke olan Maat’tır.
Tanrıça Maat, düzeni, yasayı, adaleti temsil eden ilkedir. Etik, sosyal ve politik düzenin temelidir. O, Mısırlı için her şeydir. Dolayısı ile Maat, Mısır uygarlığının kuruluşundaki anahtar fikirdir. Bu uygarlığı anlamak için bakılması gereken ilk noktadır. Mısırlıların bakışı ile tanrının anlamı, düzen, düzensizlik, Maat’ın aldığı sembolik biçim olan piramit, anlamı, bunun topluma yansıması olan Mısırlıların piramidi nasıl ve daha da önemlisi niçin inşa ettiği, bu sistematik incelemede önümüze serilecek, birbiri ardısıra gelen soruların birkaçıdır.
O, büyüklerin bir okuludur ki bilge insan; edindiği bilgiyi ona atılmadan bilen, çevresinde kötü hiçbir şey olmayandır. Doğruluk ve adalet (Maat) ona, ataların vermiş oldukları;
“öğütlere uygun olarak kucak dolusu gelir…”
“Senden önce yaşamış olan büyüklerine denk olmaya çalış…”
sözlerinin kitaplarda baki kaldığını gör; bu kitapları aç; yetenekli insan eğitilmiş bir insana böyle dönüşür.
İnsanın olağanüstü karakteri, düzenlenmiş bir evrenin merkezindeki eşsiz yerinden kaynaklanır.
Her şeyi tersine çevirebilir ve harap edebilir; aynı şekilde, özgürleştirici bir şekil değiştirmede her şeyin kefaretini öder. Onun insanlığı başlangıçta verilmez. Onu, kendisi için oluşturmak zorundadır. Bu ise bir seçim ve çabadır. İyiyi ya da kötüyü seçebilir. İnsan, sınırsız özgürlüğünden sorumludur.
Rönesans, yaklaşık iki yüzyıl boyunca akıl ve hayal gücü, felsefi ile mistik olan, düşünce dünyası ile pratik hayat, bireysel özgürlük ile evrensel kurallar arasında hassas bir denge kurma konusunda başarılı olmuştur. Aslında Rönesans, Pico della Mirandola’nın Kabala üzerine yaptığı orijinal çalışmanın da eklendiği Marsilio Ficino tarafından tercüme edilen antik metinler grubunun yeniden keşfedilişinin üzerine temellenmektedir.
Bu dönem, Hümanizm Felsefesine zemin hazırlayarak Ortaçağ’da baskın olan dini umut ikliminden, insanın mantığı; farklı bir duygu, düşünce yoluyla ve dünyadaki yerinin değişik bir farkındalığı ile kendi saygınlığını keşfetmeye yönelmiştir. Rönesans, Hümanizm, Rönesans’ta Sanat Felsefesi, Bilim ve Maji, Din, Hümanizmin Politik Felsefesi ve Rönesans’ın Bugünle İlişkisi alt başlıklarıyla Rönesans’ı tetikleyen etkenleri ve bu döneme damgasını vurmuş filozof, yazar, sanatçı ve bilim adamlarının katkılarını, mücadelelerini ve acılarını yalın bir şekilde ortaya koyan ve bu ruhu bizlere etkileyici bir anlatımla aktarmayı başarabilen, Türkçe çevirisiyle dikkat çeken, felsefeye ilgi duyan herkes için okunması gereken gerçek bir kaynak kitap, Rönesans’ın Ruhu…
Bir Orta Amerika uygarlığı olan Maya uygarlığı, binlerce yıl boyunca bugünkü Meksika’nın güneydoğusundan, Honduras, El Salvador ve Guatemala’ya kadar uzanan bir bölgede hüküm sürmüştür. Bu uygarlık M.Ö. 600 dolaylarında yükselişe geçmiş, M.S. 3. yüzyılda altın çağına adım atmış, kent-devletlerinin siyasi kargaşalar sonucunda çöktüğü M.S. 900‘e dek, geniş bir alanda varlığını sürdürmüş ve 1511 İspanyol işgaliyle de sona erme sürecine girmiştir.
Bir Maya kendisini, var olmuş, var olan ve var olacak sonsuz bir varlık olarak algılar ve yaşamındaki olaylar her şeyi içeren binlerce devirden birinde gerçekleşen o kadar çok sayıdaki olayların bir evresidir.
Genelde Maya sembolojisi iyi ve kötü arasında net bir ayrım yapan bu insanların yaşamla ilgili olarak sahip oldukları düalist anlayışı vurgulamaktadır. Kötülüğü uzaklaştırmak için arınma törenleri yaparlardı. Aynı zamanda, sunular, ritüel danslar, nefsin isteklerini kırma uygulamaları da yaparlardı.
Ruhun ölümsüzlüğüne ve ölümden sonraki yaşama inanırlardı. Mayalar, mimari, astronomi, matematik, tıp, edebiyat ve sanat alanlarında son derece ileri bir toplum olmuş ve bu bilgilerinin merkezine, görünen dünyanın ve zamanın yanılsamasının ötesinde yer alan gizemin arayışını koymuşlardır. Bunun mesajını ise ilahi ölçü ve sembolleri yansıtan piramit, tapınak ve anıtlarla miras bırakmışlardır. Bu nedenle, eski Maya halkını iç dünyalarını yansıtan mitos ve sembolleriyle tanımamız ufkumuzu açacak ve bizlere yeni bakış açıları kazandırabilecektir.
Çünkü geleneksel toplumların aksine, sürdürdüğümüz yaşam biçimi doğadan, doğal biçimlerden uzaklaştırmış ve yaşamı gözlemlemeyen, sorular sormayan, gittikçe daha çok tüketen, temel değerlerden uzaklaşan insanlar olmaya doğru götürmektedir.
Mayaların Gizemli Dünyası, böylesine ilgi çekici bir uygarlığı tarihsel, mitolojik ve sembolik anlamda ifade edebilmeyi başarabilmiş bir eser olarak dikkat çekiyor.
Yazan: Patricia Munoz
Filozof Delia Steinberg Guzman‘ın “Özgürlüğe Uçuş” adlı eseri, bizleri insanın psikolojik derinliklerine götürmekte… Her yönüyle insanı yansıtan makaleleri ile günümüzde duymaya en fazla ihtiyacımız olan açıklamaları, yanıtları ve tavsiyeleri içeriyor.
Her zaman kendimize şu soruları sorup cevap aramışızdır; “Mutluluk nedir?”, “Genç olmanın anlamı nedir?”, “Kendimizi nasıl inşa edebiliriz?”. Bütün bu soruların cevapları, yazarın 21 psikoloji makalesinden oluşan Özgürlüğe Uçuş kitabında;
İnsanın Kendisi Olmasının Muhteşem Sanatı, Çift Ayna, Özgürlük ve Yazgı, Hayatta Başarmak, Bizi Yoran ve Dinlendiren Şeyler, Değişim Korkusu, Tekrarlama, Bilinç Durumları Bulaşıcıdır, Kişiliğin Değişimleri, Biz İnsanlar Neden Yalan Söylüyoruz?, İnsan Motivasyonları, Dinlemeyi Bilmek, Hepimiz Daha Fazlasını İstiyoruz, Gençlik Bunalımı, İnsanlar İnsanlardan Korkuyor, Bağlanma ve Özgürlük, Emin Olmak ve Fanatizm, Koruyan ve Tahrip Eden Kalkanlar, Ne İçin ve Nereye, Zor Olan – Kolay Olan ve Mutluluk.
İnsanın iç dünyasına yolculuk yapmak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir eser.
Mısır, daima gizemler ülkesi olmuştur. Bu gizi aralamak için yapılan her yeni keşif,yeni soruların kapısını açmaya devam etmektedir. Bilimin ışığında çözülemeyen sorulara Jorge Angel Livraga, felsefi bir yaklaşımla yanıtlar arıyor. Önyargıların yarattığı sisin ardına gizlenen Antik Mısır’ın en önemli şehri TEB’in anlatıldığı kitap görmeye hazır gözlere sesleniyor.
Jorge Angel Livraga giriş dışında 10 bölümden oluşan kitabına Michalowsky ve öğrencilerinin hazırladığı Kronolojik Tablo’yla başlıyor. Prof. Livraga, bilimin bize sunduğu bu kronolojideki boşlukları aktararak bizleri ‘Öteki Tarih”le buluşturuyor. Resmi tarihin kabul ettiği bilgilerdeki boşluğun nedenlerini aktarırken, Platon’un söylediklerini referans alıyor. “Atlantis’in son kalıntısı, Platon’un da tarif ettiği ve görünüşe göre dünyanın başka yerlerinde de kolonileri bulunan Poseidonis Adası olarak çıkar karşımıza… Buranın ileri düzeydeki kültür ve uygarlığı, şimdikinden çok daha kısa olan ve deltasız olarak akan Nil’in, bugünkü Asyut yakınlarında ve Gizeh yaylası olarak tanıdığımız yörenin kutsal bir ada gibi içinden yükseldiği ve artık yok olmuş Sahra Denizi’ne aktığı Yukarı Mısır’da kök salar.”(sf.35)
Atlantisliler, Teb yöresinde Nil’in her iki kıyısında da iki büyük odak noktası geliştirirler. Kıyılardan biri canlılar diğeri ölüler için ayrılmıştır. “Deneyüstü bir birlik, iki Teb’i birbirini tamamlayıcı bir ahenk içinde birleştirmekteydi.”(sf.63)
Zamanın oynadığı oyunlarla Mısır, tümüyle bir bilmeceye dönüşmüştür. Jorge Angel Livraga, geçmişten bugüne tarihsel verilerle bilmecenin eksik yanlarının nasıl oluştuğunu anlatıyor. Kitapta Mısır’la ilgili tarihi bilgiler yanında Antik Mısır’ın metafizik, dini ve felsefi yönlerinin anlatıldığı “Çokluğun Ardındaki Teklik” , “İnsanın İç Yapısındaki ve Doğasındaki Gizem” , “Lahitlerin Okült Anlamları” gibi bölümler de yer alıyor.
“Belki de her şey kaybedilmiş değildir ve gelecekte daha az kirlenmiş bir dünyada bir kez daha tinsel bir macera yaşanabilir. Teb fiziksel bir mekan değildir; Teb bir bilinç halidir.”(sf.154)
Yaşamımız bir çok maddi ve manevi unsurlarla çevrilidir. Bunların içine güzellik, adalet, aşk gibi kavramlar da girmektedir. Bizim de içinde bulunduğumuz tüm bu unsurlar yasaya uygun bir şekilde ahenkle hareket etmektedir. Eski bir doğu tanrıçası olan Maya tüm bu unsurlar aracılığında duyularımızla oynayarak bizi bir yanılsamanın içine çeker. Sonsuzun yanında çok önemsiz kalacak geçici şeyleri bize her şeymiş gibi sunar. Ölümle birlikte elimizden kayıp gidecek mal, mevki veya geçici zevkleri elde etmek için bizi türlü oyunların içine sokar. Gerçeğe olan bu körlük sebebiyle elde etmeye çalıştığımız şeyler için acı çekeriz. Yani mayanın bir oyunu olan zevke yönelmek bize acıyı getirir. Hem kendimizin hem de üzerinde yaşadığımız gezegenimizin bir gün yok olacağını biliyoruz. O halde neden bu oyunu oynuyoruz? Çünkü acı tecrübe demektir ve tecrübe kalıcıdır. Elde ettiğimiz tecrübelerle bize yeni bir sırrın, yeni bir dünyanın kapıları aralanacak. Bu kitap hayatta bizi kendine çeken temel unsurları hafif ve kolaylıkla özümsenebilir bir dille anlatmıştır. Fakat unutmamak gerekir ki mayanın oyunlarını tanımak onları küçümsemeye ve kendimizi onlardan soyutlamaya sebep olamaz. Çünkü denemelere ihtiyacımız var. Mayayı tanımak bir tiyatro sahnesine benzeyen dünyada kendimizi de bir oyuncu olarak görerek rolümüzü en iyi şekilde oynamaya imkan verir. Kimin kazandığı, kimin kaybettiği bizim için önemini kaybeder. Elde ettiğimiz tecrübe öne çıkarılır. Hırs, intikam gibi kötü duygulara kapılmadan bize tecrübe getiren zorluklar ve denemelere göğüs gerer ve onlara bir fırsat olarak yaklaşırız. Denemelerin nedenlerini bilerek yaşadığımızda bu oyunlardan tat alırız. Öğrenmemiz gerekeni daha iyi öğreniriz ve tekrar tekrar aynı sıkıntıları yaşamamıza gerek kalmaz.
Günümüzde artık kullanılmayan bir kavram olan “kahramanca yaşam”, izlediğimiz filmlerde veya okuduğumuz kitaplarda bize sadece “tüketilecek malzeme” olarak sunulan, bu nedenle sinema çıkışlarında birkaç dakikalık coşku ve heyecanın dışında hayatımıza hiçbir şekilde girmeyen bir fikir olarak kalmıştır. Günümüzün tüketime dayalı yaşam anlayışı, bencilliği ve benmerkezciliği öne çıkarmış, ahlaki ve moral değerleri arkaya itmiştir. Kahramanca yaşam, Süperman, Batman gibi gerçek olmayan karakterlerle özdeşleştirilmiş, bu nedenle gerçekliği olmayan bir kavram olarak benimsenmiş, hatta alay edilen bir konu olmuştur. Oysa hepimizin içinde saklı kalmış bir kahraman mevcut, dünyayı kurtarabilecek gücümüz olmasa da en azından kendimizi değiştirebileceğimiz, daha iyi, daha bilinçi, daha erdemli olmamıza yarayacak içsel bir gücümüz vardır. Delia Steinberg Guzman, kitabında işte bu tür kahramanlıktan bahsediyor: “İnsan boyuna karşın titanlara yaraşır bir çabayla gerçek kahramanlıklar yapan küçük günlük kahramanlar”.
Günlük Kahraman, günlük yaşama dair analiz ve pratik çözümler sunan, günlük yaşam içinde “kahramanca tutum”a ilişkin ipuçları veren, otuz makaleden oluşan bir derlemedir. Yazar, kitabında günümüzün kahramanını şöyle tanımlamaktadır: “Herkes kendi çaresine sahiptir. Herkes kendi duygularına ve fikirlerine, hayallerine ve tutkularına sahiptir. Herkesin değişme, daha iyi olma,dünyayı, bulduğundan bir parça daha iyi bırakma arzusu vardır… Ve o noktada, herkeste, tüm bu özellikleriyle, bu şeyleri az ya da çok gerçekleştirmek için canla başla çalışan günlük bir kahraman bulunur.”
İçindekiler :
Yeni Çağ Eski Bilim
Kriz
Ayrımcılık Kanseri
Korku Patolojisi
Felaketle Karşı Karşıya
Cesaretin Yeniden Elde Edilmesi
Acı
Sıkıntı
Saldırganlık
Korkutan Kamuoyu
Çabaya Değer mi?
Bilmek ya da Tanımak
Üstün Gelmek
İlham Nedir?
Duygular Neden Tükenir?
Günlük Kahraman
Sembolik Dil
Özgür Olmak
Zaman
Eros, Aşk
Güvensizlik
Sevdiğimiz Şeyler ve Korktuğumuz Şeyler
Yaşamı Doldurmak
Cesurlar için
Sonsuz Arayıcı
Önerilerimiz
Kendine Güven
Akıntıya Karşı Kürek Çekmek
Klasik Tarzda